Kırk Yıllık Kriz Döngüsü ve Yol Haritası
- Dr. Tunakan DURAN
- 16 Eki 2024
- 7 dakikada okunur

Kırk Yıllık Kriz Döngüsü: Döviz Kıskacında Türkiye Ekonomisi ve Sanayicinin Yol Haritası
Türkiye'nin son kırk yılda yaşadığı ekonomik krizleri ve temel sebeplerini zaman zaman hatırlamakta fayda var.
Türkiye ekonomisi 1980'lerden itibaren önemli yapısal dönüşümlerden geçmiş, fakat bu süreçte çeşitli iç ve dış faktörlerin etkisiyle de pek çok kriz yaşamıştır. Bu krizlere yol açan temel sorunları dışsal şoklar, dış borç ve döviz kuru sorunları, finansal krizler, yüksek enflasyon ve kamu maliyesi sorunları olarak tanımlayabiliriz.
Geçmiş için şöyle kısaca bir özet geçersek;
1. 1980'ler: Dış Borç ve Döviz Krizi
1980 Krizi (24 Ocak Kararları): Sebep: 1970’lerin sonunda Türkiye, ithal ikameci sanayileşme modeliyle büyümeye çalışırken dış borç yükü ve döviz rezervi yetersizlikleri nedeniyle krize girdi. Petrol fiyatlarının hızla artması ve dış ticaret açığının büyümesi Türkiye’yi ödeme krizine soktu. Çözüm: 24 Ocak 1980'de alınan kararlar ile Türkiye, serbest piyasa ekonomisine geçiş yaptı, döviz kuru serbest bırakıldı, kamu harcamaları kısıtlandı ve özelleştirmeler başladı. IMF desteği ve dış yardımlarla kriz aşıldı.
2. 1990'lar: Yüksek Enflasyon, Kamu Borçları ve Finansal Krizler
1994 Krizi: Sebep: 1990'larda kamu maliyesi disiplinsizdi ve büyük bütçe açıkları veriliyordu. Yüksek kamu borçları iç borçlanma ve dış borçlanmayı zorunlu kıldı. 1994 yılında, döviz kuru baskısı arttı ve TL üzerinde spekülatif ataklar yaşandı. Hükümet, Merkez Bankası'nın döviz rezervlerini hızla eritti. Sonuç: TL devalüe edildi, faiz oranları hızla yükseltildi ve kamu harcamalarında kesintiler yapıldı. Enflasyon %100'e yaklaştı. IMF ile yapılan anlaşma, krizin hafifletilmesine yardımcı oldu.
1998 Asya ve Rusya Krizi: Sebep: 1997 Asya krizi ve 1998 Rusya krizi gibi dışsal şoklar, Türkiye'nin ihracat gelirlerini ve döviz girdilerini olumsuz etkiledi. Bu dönemde Türkiye'nin ekonomik büyümesi yavaşladı, döviz talebi arttı ve dış ticaret açığı büyüdü. Sonuç: Türkiye bu dönemde henüz tam anlamıyla kriz yaşamasa da ekonomik kırılganlıklar 2000’lerin başındaki krizi hazırladı.
3. 2000'ler: Bankacılık ve Finansal Krizler
2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri: Sebep: 1999’da IMF programı uygulanmaya başlanmış ve döviz kuru çıpası ile enflasyon düşürülmeye çalışılmıştı. Ancak bankacılık sektöründe ciddi bir kriz patlak verdi. Kamu bankalarının zararları, finansal sistemin kırılganlıkları ve bütçe açığı sorunu çözülemedi. Ayrıca Şubat 2001’de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında yaşanan siyasi gerilim, piyasalarda büyük bir güvensizliğe yol açtı. 2000 yılı Kasım ayı krizinden hemen önce USD/TRL kuru yaklaşık 670.000 TL seviyesindeydi. 2001 Şubat krizi ile birlikte döviz kurları hızla yükseldi ve TL %50'den fazla değer kaybetti. Mart 2001'de USD/TRL kuru yaklaşık 1.200.000 TL seviyesine çıktı. Kriz sonrası dalgalı kur rejimi sürecinde kur dalgalanmaya devam etti, ancak 2001 yılı sonunda USD/TRL kuru yaklaşık 1.650.000 TL seviyelerine kadar yükseldi. Sonuç: 2000 Kasım ayından 2021 sonuna kadar USD/TL kuru 670.000 TL’lerden 1.650.000 TL’lere kadar fırlamıştı. Yani bir yıllık dönemde TL %150’den fazla devalüe edildi, bankacılık sektöründe büyük çöküş yaşandı ve ekonomide derin bir resesyon başladı. Krizi aşmak için Kemal Derviş liderliğinde "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" devreye sokuldu, IMF ile stand-by kredi anlaşmaları sağlandı, bankacılık sistemi yeniden yapılandırıldı ve bütçe disiplini sağlandı.
4. 2008 Küresel Finansal Kriz:
Sebep: 2008'de başlayan küresel finansal kriz, Türkiye'yi doğrudan etkilemese de, küresel sermaye akışlarındaki keskin durgunluk Türkiye'ye gelen yabancı yatırımları azalttı. Bu, büyüme oranlarını ciddi şekilde etkiledi.
Sonuç: Türkiye, küresel krizin etkilerini 2009 yılında %4.8 oranında daralarak yaşadı, ancak finans sektöründeki güçlü reformlar sayesinde daha büyük bir kriz önlendi. Mali disiplin devam etti ve kamu borç oranları kontrol altında tutuldu.
5. 2018-2019 Kur ve Borç Krizi:
Sebep: 2018’de TL'nin hızla değer kaybetmesine neden olan dış faktörler ve iç politik riskler (ABD ile yaşanan siyasi gerilimler, yüksek enflasyon, dış borç yükü ve Merkez Bankası'nın bağımsızlığına dair endişeler), Türkiye ekonomisini büyük bir döviz krizi ile karşı karşıya bıraktı. TL’de ciddi değer kayıpları yaşandı.
2019 yılında TL üzerindeki baskılar devam etti. Ancak döviz kuru, 2018’deki kadar keskin bir artış göstermedi.Ocak 2018’de USD/TRL kuru yaklaşık 3,75 seviyesindeydi. Ağustos 2018’de bu rakam ciddi bir artışla 7,00 TL seviyesine kadar yükseldi. Yıl sonunda, 2018 Aralık itibarıyla kur, 5,20 - 5,30 TL seviyelerinde dengelenmeye çalıştı.
Sonuç: Ekonomide stagflasyon yaşandı (büyüme durdu, enflasyon hızla arttı), kredi maliyetleri yükseldi ve borç ödeme zorlukları baş gösterdi. Ekonomi yönetimi, yüksek faiz politikaları ve yeni ekonomik programlarla durumu kontrol altına almaya çalıştı.
6. 2020-2021 Pandemi ve Döviz Krizi:
Sebep: COVID-19 pandemisi küresel ekonomiyi sarstı ve Türkiye’de de ekonomik durgunluğa yol açtı. Aynı zamanda, TL’nin değer kaybı ve döviz rezervlerinin erimesi döviz kuru üzerinde büyük bir baskı yarattı. Merkez Bankası'nın sık sık politika değiştirmesi ve düşük faiz baskısı, yatırımcı güvenini sarstı.
Sonuç: 2021 yılında TL'de ciddi değer kayıpları yaşandı. Enflasyon yükseldi, dış borç ödeme baskısı arttı ve cari açık sorunu büyüdü. Faiz artırımı ve döviz satışları ile krizin derinleşmesi engellenmeye çalışıldı
7. 2021 Sonrası:
2021 yılı, Türkiye ekonomisinde özellikle döviz kuru ve enflasyon açısından önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu. Bu dönemde döviz kuru, özellikle USD/TRL ilişkisi büyük dalgalanmalar yaşadı. 2021 yılından sonra Türkiye ekonomisinde yaşanan bazı temel gelişmeler:
Merkez Bankası Politika Değişiklikleri:
2021 yılının başlarında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), yüksek enflasyonla mücadele etmek amacıyla politika faizini artırarak %19 seviyesine kadar çıkardı. Bu dönemde USD/TRL kuru nispeten istikrarlı kaldı.
Ancak 2021'in ortalarından itibaren Merkez Bankası’nda üst düzey değişiklikler yaşandı. Merkez Bankası başkanlarının sık sık değiştirilmesi ve faiz indirimine yönelik baskılar, piyasalarda güven kaybına neden oldu.
Faiz İndirimleri ve Kurların Hızlı Artışı:
Eylül 2021'den itibaren, Merkez Bankası politika faizini düşürmeye başladı. Faiz indirimi kararı piyasalarda sürpriz olarak karşılandı ve bu adım, döviz kurlarında büyük dalgalanmalara yol açtı.
Eylül-Aralık 2021 döneminde faiz oranları toplamda %19’dan %14’e indirildi.
Bu faiz indirimleri, enflasyonist beklentiler artarken, döviz talebini artırdı ve USD/TRL kuru hızla yükselmeye başladı. Eylül 2021’de USD/TRL kuru yaklaşık 8,30 seviyesindeyken, Kasım 2021’de USD/TRL kuru 10 seviyesini aştı. Aralık 2021’de USD/TRL kuru 18 seviyesine kadar çıktı.
Kur Korumalı Mevduat (KKM) Sisteminin Devreye Girmesi:
Döviz kurundaki sert yükselişin ardından, hükümet döviz talebini kontrol altına almak ve TL'yi desteklemek amacıyla Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemini devreye soktu. Bu sistem, vatandaşların TL cinsinden mevduatlarını döviz kuru garantisi altında tutarak TL'ye talebi artırmayı hedefledi.
Bu adımın hemen ardından döviz kurları bir miktar gerileyerek USD/TRL kuru Aralık 2021’de 13-14 seviyesine indiyse de sonradan kurun yükselmesinin önüne geçilemedi.
Enflasyonun Hızla Yükselmesi:
2021’de faiz indirimleri ve kur artışları, enflasyonist baskıları artırdı. Kur artışı, ithalat maliyetlerini yükselttiği için fiyatlar hızla arttı.
2022 yılına girildiğinde, enflasyon hızla tırmanmaya devam etti. Yıllık enflasyon, 2021 sonunda resmi verilere göre %36'ya, bağımsız ekonomistlerin açıkladığı verilere göre çok daha yüksek seviyelere ulaştı.
8. 2022 ve Sonrası: Döviz Kuru ve Ekonomi Yönetimi:
2022 yılında döviz kuru istikrarsız bir seyir izlemeye devam etti. Kur Korumalı Mevduat sisteminin etkisiyle döviz talebinde bir miktar yavaşlama görülse de USD/TRL kuru 2022 yılının ortalarında 17-18 seviyelerine çıktı.
2023 yılında ise döviz kuru ve enflasyon arasındaki denge bozulmaya devam etti. Faiz politikasının uzun süre düşük tutulması, döviz talebini yüksek tutarken, TL'nin değer kaybı sürmeye devam etti. 2023 yılı ortalarında USD/TRL kuru 27-28 seviyelerine ulaştı.
2021-2022 Sonrası Uygulanan Politikaların Makroekonomik Sonuçları:
Döviz kurlarındaki bu artışlar, özellikle ithal girdi maliyetlerini artırarak enflasyonu daha da hızlandırdı. Enerji, gıda ve sanayi girdilerinde yaşanan fiyat artışları, talebin de öne çekilmesiyle tüketici fiyatlarına yansıdı.
Enflasyon 2022 ve 2023 yıllarında yüksek seyretmeye devam etti ve resmi enflasyon oranı 2023 yılı sonlarında %60'ların üzerine çıktı ve 2024 mayıs ayında ise %76 ile zirveye çıktı. Bağımsız analizlerde ise enflasyonun daha da yüksek seviyelerde olduğu iddia edildi.
Dış ticaret açığı ve cari açık da kur artışlarına bağlı olarak genişlemeye devam etti. Döviz rezervleri hızla azalırken, dış borçlanma ihtiyacı arttı.
Son 40 yıla şahitlik etmiş birisi olarak toplumun hemen her kesimi için bu dönemlerin epey zorluklarla dolu geçtiğini söylemeliyim. Yaklaşık 27 yıldır da ülkemiz sanayisinin değişen dünyaya ve ülkemizdeki zor iktisadi koşullara adaptasyon sağlamak için var gücüyle uğraştığını gördüm. Ancak ne yazık ki ülke yönetiminde söz sahibi olan siyaset mekanizması doğru ve düzgün çalışmadığı için belli periyotlarla (sık sık) iktisadi krizlere yakalanıyoruz. Ülkemiz sanayisinin aktörleri de yıllardır yaşanan ve yaşanacak olan bu krizlerin etkilerini en aza indirmek için iç sezilerine de güvenerek pozisyon aldı ve almaya da devam ediyor.
Yukarıdaki özette de göreceğiniz üzere yaşadığımız iktisadi krizlerin büyük kısmı döviz kurlarının kontrolden çıkmasıyla yaşanıyor.
Halbuki bu krizleri önlemenin temel yolu döviz kurlarının istikrara kavuşmasını sağlamak yani TL’yi güvenilir, tercih edilir ve yatırım yapılabilir bir para birimi haline getirmek olmalıdır. Döviz kurlarının krizlerin sebebi olması durumunu ortadan kaldıramadığımız sürece benzer iktisadi sorunları periyodik yaşamaya devam edeceğimiz aşikardır.
Ancak geride bıraktığımız kırk yıla baktığımızda ne yazık ki bu meseleleri “gerçek bir beka sorunu olarak görüp” düzene koyacak güçlü, kararlı, dürüst, iç ve dış yatırımcıya ve özellikle toplumun her kesimine güven veren bir siyasi irade olmayınca ve atılan adımlar bir sebeple hep yarım kalınca ve ilerlemeyi vadeden adımlar yerini gerilemeye bırakınca, ülkemiz sanayisinin aktörleri de yapmaları gereken ileri teknolojik dönüşüm stratejilerini, yüksek sermaye birikimi stratejilerini, çığır açacak ve yeniliklere götürecek ar-ge stratejilerini, yüksek değerli yenilikçi ürün ve süreç geliştirme stratejilerini, verimlilik artırıcı ve sürdürülebilirlik odaklı yatırım stratejilerini hep tehir etti ve tabir yerindeyse kendi çıkarlarını korumak için yani hayatta kalabilmek için ortama uymak zorunda kaldı, bir nev’i buna da mecbur kaldı.
Şimdi de benzer bir durum var:
Ülkemiz sanayisinin aktörleri eğer yeni döneme inanıyorsa, politika yapıcılara ve karar alıcılara güveniyorsa bu durumda yukarıda saydığımız ve şu zamana kadar genelde tehir edilen esas stratejilerini mutlaka gözden geçirmeli ve süratle fiiliyata dökmelidir. Diğer durumda ise yine zamanı kollayarak geçmişteki gibi iç sezgilerine güvenerek pozisyon almalı ve hayatta kalabilmek için beklemelidir.
----------- ********************************-----------
Ekonomik Belirsizliklere Karşı Stratejik Yol Haritası: İşgücü Verimliliği, Döviz Yönetimi ve Katma Değer Yaratma
Güncel duruma da kısaca değinecek olursak mevcut iktisadi politikalar muvacehesinde olası sorunları bertaraf etmek için kısa-orta ve uzun vadede alınabilecek aksiyonlar neler olabilir, neler yapmalıyız ve/veya düşünmeliyiz:
1) İşgücü Verimliliğimizi Gözden Geçirmek
Asgari ücretteki artış, işçilik maliyetlerini ciddi şekilde artıracaktır. Bu durumla başa çıkmak için:
Otomasyon ve dijitalleşme yatırımları, iş gücü verimliliğini artırmanın en önemli yollarından biridir. Bu sayede daha az insan gücüyle aynı ya da daha fazla üretim yapılabilir, işçilik maliyetlerinin yükselişi dengelenebilir.
Personel eğitimi ve iş gücünün nitelikli hale getirilmesi de verimliliği artırarak, iş başına düşen maliyeti azaltabilir. Verimlilik artışı, maliyetlerin artışını yavaşlatır.
2) Döviz gelirlerimizi optimize etmek
Uygulanan iktisadi politikaların bir çıktısı olarak kur artışlarının enflasyonun altında kalması döviz gelirlerinin TL karşılığını sınırlandırabilir. Bu nedenle:
Kur riskini hedge etmek amacıyla finansal araçlar kullanılabilir. Böylece döviz kurlarındaki dalgalanmalara karşı korunma sağlanabilir. Faiz makasına göre hesaplanan ileri vadeli forward kurları, beklenen döviz kuru artışlarının üzerinde olabilir, bundan istifade edilebilir.
Döviz gelirlerini optimize etmek ve döviz rezervlerini korumak için belirli döviz cinsinden gelirleri yerel para biriminde hemen bozdurmak yerine, döviz olarak tutmak stratejik olabilir.
3) Maliyet Bileşenlerini Gözden Geçirmek
TL cinsinden maliyetlerin artması nedeniyle ihracatçıların hammadde, işçilik, finansman, enerji gibi büyük maliyet yapılarını dikkatle gözden geçirmesi ve maliyet aktarım mekanizması üzerinden satış fiyatı bileşenlerine uyarlaması gerekir.
4) İç Pazar Dinamiklerini Değerlendirmek
İç piyasada talep durgunluğu olsa bile, ürün ve müşteri portföylerini genişletmek ve yeni alternatifler üretmek rekabet gücünü koruma açısından kritik olacaktır.
5) İhracat Teşviklerinden Yararlanmak
6) YP Kredileri Tercih Etmek
Karar alıcılar ve ekonomi yönetiminin başındakilerin söylemleri ışığında geçmişte olduğu gibi anormal kur artışlarına izin verilmeyeceğini düşünecek olursak yüksel faiz maliyeti olan TL krediler yerine YP krediler tercih edilebilir ve belli bir kur riski göze alınarak finansman maliyetleri azaltılabilir. Ancak böyle bir durumda kredi dağılımının yine de parçalı olmasına dikkat edilmesi ve %50 TL - %50 YP dengesi gibi firma özelinde makul bir denge gözetilmelidir.
7) Daha Uygun Maliyetlerle Üretim Yapma İmkanlarını Değerlendirmek
Maliyet avantajı olacaksa üretim sahaları ülke içinde veya ülke dışında çeşitlendirilebilir.
8) Yüksek katma değerli ürünlere odaklanmak
9) Yenilikçi ürün ve süreç geliştirmeye odaklanmak
10) Verimlilik artırıcı ve sürdürülebilirlik odaklı yatırımlar
Ülkemiz sanayisinin çilekeş aktörlerinin, her halükarda yaşadığımız bu zorlu dönemi de kazasız belasız geride bırakacağı umudunu içimde taşıyorum.
Dr. Tunakan DURAN
留言